Batı aydınlanma ideolojisiyle örülmüş ve derinleştirilmiş bir eğitimimiz var; sorgulanamıyor, sorgulanmasına müsaade bile edilmiyor. Bu eğitim, bir tanrı gibi buyurgan edasıyla sınırlarını belirliyor; bilim denilen modern kutsal kilisenin emrine amade olan insanın dışında da bir insan istemiyor. Eleştirel düşünmeyi kutsayarak eleştiriye tahammül etmemesine, insanı özgür kılacağını söyleyerek köle yetiştirmesine rağmen gönüllerde taht kurmayı başarabiliyor. Bu özellikleriyle öteden beri gelen eğitimimiz, son çeyrek asırda, batının aydınlanma ideolojisiyle “reenkarne” oluyor: Akıl yeniden keşfediliyor, bilim yeniden putlaştırılıyor, din yeniden özel alana tevdi ediliyor, ahlak yeniden kişiselleştiriliyor, cinsiyetler yeniden kurgulanıyor; çocuk, erkek, kadın, okul, devlet, doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin vb. kavramlar yeniden oluşturuluyor. Bu eğitimle yeni bir Türkiye, yeni bir Müslüman tipi, yeni bir Türk tipi inşa ediliyor. Bu bağlamda müfredatın, stratejilerin, yöntemlerin, tekniklerin ve yapının yeniden ele alınıp geliştirilmesi kendine gelmek için değil, bitmek bilmeyen aydınlanma ideolojisine olan biatı tazelemek için yapılıyor.

Evet, küresel sermayenin devletler üstü bir hayat anlayışı, kültürleri kerih gören yeni bir insanın yaratılmasını zaruri kılıyor. Sermayenin boyunduruğunda yer alan, amacı sermayenin yollarındaki rahatsız edici taşları ortadan kaldırmakla görevli olan devletlerin diğer görevi, bu “yeni insanı” yetiştirmek. Aydınlanma ideolojisi, önce dini, ardından insanı değil; önce devleti sonra insanı dönüştürüyor artık. Bundan böyle modernizmin ve liberalizmin katı (!) duvarlarında yaşamak yok (!)

Devrimler ve darbeler yeniden aydınlanmış devletlerin yaratıcı eylemleri olarak işlev görüyor. Nitekim en büyük seküler devrim olan Fransız devrimi diğer tüm devrimlerin belirleyicisi olduğundan, bu devrimden esinlenerek kurulan devletler, öncelediği “yeni insanı”, bir araç olarak ellerine verilen pedagojiyle yaratma peşinde koşuyorlar. Postmodernizm ve neoliberalizm çağında, aydınlanma ideolojisinin kurgusunu böyle yenilemesi, yöntem olarak yumuşak tonu tercih etmesi, sermayenin devletler üstü konumlanması nedeniyledir. Modernizm ve liberalizmle Devlet, kendinin belirlediği ve istediği insan demek olan “vatandaşı” üretmişti; postmodernizm ve neolibralizmle sermaye ise hayalindeki “yeni insan”ın üretilmesini istiyor. Bunu devletlerden de güçlü olan küresel denetim fabrikaları mesabesindeki Dünya Bankası, UNESCO, UNICEF, BM gibi kuruluşlar eliyle olduğu kadar, bunları da kontrol eden sermaye sahiplerinin bizzat kuruluşları eliyle de gerçekleştiriyor. Pedagoji fabrikalarından beklenilen standartlar “Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS)”, “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)”, “Uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim Araştırması (PIRLS)” gibi ölçütlerle yerine getirilmeye çalışılıyor. Hiçbir şey yazılan amaçlar kadar insanı kandırıcı değil.

İşte Türkiye’nin eğitim sisteminin modernleşme, Amerikanlaşma hedefi, sadece Celal Bayar’ın söylediği “Türkiye küçük bir Amerika olacaktır” sözünün bir gereği olarak değil, Tanzimat Fermanıyla başlayan batılılaşma taahhüdün gereği olarak anlaşılmalıdır. Ne var ki vaatler tamamlanacak türden değil. O da kendini “reenkarne” etmekte, emirler ve görevler sürekli yenilenmektedir. Eğitimde süreklilik, hayat boyueğitim /öğrenme, problem çözme, yaratıcılık, girişimcilik, liderlik gibi hipnotize kavramlar eğitimin içinde bir değirmen gibi zihinleri öğüterek aydınlanma çağını yenileştirmeye ve küresel köleler yetiştirmeye devam etmektedir. Köleler halinden memnun kaldıkça sermayedarlar şapkalarından tavşan çıkarmaya devam edecektir.

QOSHE - Yeni insan - Prof. Dr. İsmail Aydoğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeni insan

33 20
28.04.2024

Batı aydınlanma ideolojisiyle örülmüş ve derinleştirilmiş bir eğitimimiz var; sorgulanamıyor, sorgulanmasına müsaade bile edilmiyor. Bu eğitim, bir tanrı gibi buyurgan edasıyla sınırlarını belirliyor; bilim denilen modern kutsal kilisenin emrine amade olan insanın dışında da bir insan istemiyor. Eleştirel düşünmeyi kutsayarak eleştiriye tahammül etmemesine, insanı özgür kılacağını söyleyerek köle yetiştirmesine rağmen gönüllerde taht kurmayı başarabiliyor. Bu özellikleriyle öteden beri gelen eğitimimiz, son çeyrek asırda, batının aydınlanma ideolojisiyle “reenkarne” oluyor: Akıl yeniden keşfediliyor, bilim yeniden putlaştırılıyor, din yeniden özel alana tevdi ediliyor, ahlak yeniden kişiselleştiriliyor, cinsiyetler yeniden kurgulanıyor; çocuk, erkek, kadın, okul, devlet, doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin vb. kavramlar yeniden oluşturuluyor. Bu eğitimle yeni bir Türkiye, yeni bir Müslüman tipi, yeni bir Türk tipi inşa ediliyor. Bu bağlamda müfredatın, stratejilerin, yöntemlerin, tekniklerin ve yapının yeniden ele alınıp geliştirilmesi kendine gelmek için değil, bitmek bilmeyen aydınlanma ideolojisine olan biatı tazelemek için yapılıyor.

Evet, küresel sermayenin devletler üstü bir hayat anlayışı, kültürleri kerih gören........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play